Davranışsal yaklaşım, bireyin davranışını içinde bulunduğu çevre koşullarıyla açıklamaya çalışan psikologlar tarafından geliştirilmiştir. Kurucusu John Broadus Watson, diğer önemli temsilcileri ise; Pavlov, Thorndike ve Skinner’dir. Davranışçı görüş, yapısalcılığı yetersiz bularak, sezgiler, duygular ve düşünceler gözlenemeyeceği için içe bakış tekniğini reddetmiş ve psikolojinin sadece gözlenebilir davranışları incelemesi gerektiğini savunmuştur. Doğa bilimlerinin yöntemlerinin psikolojide kullanılabileceği, böylece psikolojinin kişisel deneyimlere dayalı öznellikten kurtulacağı ileri sürülmüştür. Davranışların neden oluştuğuna değil, nasıl oluştuğuna önem verilmiştir.
Bu görüştekiler gözlenebilen davranışları, kasların ve iç salgı bezlerinin dışarıdan gelen uyarıcılara tepkisi olarak tanımlamışlardır. Böylece 1920’lerden 1960’lara kadar psikoloji, ‘gözlenebilir davranışların bilimi’ olmuştur. Davranışçı yaklaşım kişinin içinde olup biten biyolojik veya bilişsel süreçlerle ilgilenmez. Amacı, çevredeki uyarıcı koşullarla, ortaya çıkan davranış arasındaki ilişkiyi incelemektir. Davranışları uyaran-tepki zinciri içinde açıklar. Öğrenme sürecini çevredeki ödüllendirme koşullarına bağlar. Bu görüşe göre davranış bozukluklarının nedeni yanlış koşullanmadır. Davranışçılar, davranışları açıklarken çevre faktörüne daha fazla önem verip diğer faktörleri yok saydıkları için diğer görüşler tarafından eleştirilmiştir.