Asma Köprü, ayaklar arasına gerilen hal at ya da kablolara tepeden asılarak taşıtılan köprü. En eski inşaat türlerinden biri olan asma köprü yapımında ilkel kavimler halat yerine sarmaşık kullanırlar, geçiş yolunu doğrudan bu sarmaşıkların üstüne bindirirIerdi. İS 4. yüzyılda Hindistan’da geliştirilen çok daha sağlam bir türde ise, geçiş yolu önceleri bambudan örülmüş halatlar, sonraları da demir zincirler kullanılarak asılıyordu.
Çağımızda asma köprü, tekne ulaşımı yapılan akarsularda ve su içine ayak oturtmanın güç olduğu durumlarda büyük açıklıkların geçilmesi sorununa ekonomik çözüm sağladı. 18. yüzyıl sonu ile 19. yüzyıl başında Ingiltere, Fransa, Amerika ve başka ülkelerde mühendisler, asma köprülerin rüzgara ve ağır yüke dayanıklılığı bakımından ciddi sorunlarla karşılaştılar. Fırtına, kar yükü, hayvan sürülerinin geçmesi gibi nedenlerle bazı köprüler yıkıldı. Sorunun çözümüne en büyük katkıyı, Alman kökenli ABD’li mühendis Augustus Roebling sağladı. Roebling, geçiş yolunun her iki yanına birer çapraz makas ekleyerek, büyük açıkIıkları başarıyla geçecek sağlam lık ta bir yapı ortaya çıkardı. Niagara Çağlayanındaki Niagara Boğazı ile Cincinnati’deki Ohio ırmağı üzerinde birer köprü yaptı. New York kentindeki East River’ın iki yakasını (Brooklyn ve Manhattan) birleştiren köprüsü Roebling’in başyapıtı oldu.
Asma köprüler için kablo bükme tekniğini Roebling’in çağdaşı Fransız mühendis Louis Vicat geliştirdi. Bu teknikte, hareketli bir çark, kesintisiz kablo telini ankraj noktasından alıp köprü ayağı üzerinden aşırtarak, köprü ortasında önceden belirlenmiş bir düğüm noktasına ve oradan da öbür yandaki ayak üzerinden uçtaki ankraj noktasına taşıyordu. Ankraj noktasındaki bir ekip makarayı sabitledikten sonra kablo teli ankre ediliyor, makara yeniden geri giderek yeni bir tel döşüyordu. Birbirine paralel biçimde art arda sıralanan bu tellerden de bir kablo oluşuyordu.
Çağdaş asma köprülerin yapımında bir başka önemli gelişme, çok derin yerlerde ayak temeli yapılmasına olanak sağlayan pnömatik kesonların kullanılması oldu. Bu uygulama, ilk kez Fransız, İngiliz ve Amerikalı mühendislerce gerçekleştirildi. Washington Roebling de, babasının başladığı Brooklyn Köprüsü’nü bu yöntemle tamamladı.
Amerikalı mühendisler, köprü geçiş yolunu sağlamlaştırmak amacıyla bir süre 1930’larda çapraz makas yerine dar ve masif bir tabanlık kullanmayı denediler. Ama 1940’ta Taeoma Narrows Köprüsü’nün aerodinamik basınç altında çökmesi üzerine, yeniden çapraz makasa dönüldü. Daha sonra, aerodinamik basınca dayanıklı kutu tabanlıklar çapraz makasın yerini aldı. 1980’lerde, dünyada açıklığı 1.200 m’yi aşan üç asma köprü vardır: San Francisco’ da Golden Gate, New York kentinde Verrazano-Narrows, İngiltere’de Hull yakınlarındaki Humberside’da Humber Köprüsü. İstanbul’daki Boğaziçi Köprüsü’nün açıklığı 1.015 m’dir. Modern çelik alaşımlarının çok daha büyük açıklıkları geçebileceği kabul edilmektedir. Yük katarı taşıyabilecek güçte asma köprü yapmak olanaksız değilse de, bugüne değin hemen hemen bütün asma köprüler yalnızca karayolu trafiği için tasarlanmıştır.
Alman mühendisler, 1950’lerde ve 1960’larda Düsseldorf, Köln ve başka yerlerde kablo kuşaklı bir köprü türü geliştirdiler. Bu teknikte köprünün orta noktasındaki tek bir kule, atkı açıklığını çok sayıda kablo yardımıyla taşımaktadır. 1960’larda geliştirilen ve yapı m süresini kısaltmaya yönelik bir yöntem de, kullanılan kabloların önceden üretilmesidir.