Bir konferans dinlemekte olduğumuzu düşünelim. Gözlerimizle konuşmacıyı izleriz ve söylediklerini dinleriz. Yani hem kulaktan hem de göz yoluyla aldığımız birtakım uyarıcıları kavrarız. Ayrıca etraftan bazı sesler gelir. Elbiselerimizi hissederiz ya da sandalyenin sertliğini duyarız. Yine bu sırada açlık, yorgunluk, bulantı gibi beden içinden gelen organik duyumların etkisi altında kalabiliriz. İşte çok kere kulağımız, gözümüz, derimiz, iç organlarımız yoluyla gelen bu etkilerin hepsini birden açık ve seçik olarak duymak mümkün olmaz.
Herhangi bir anda gerek çevreden, gerekse organizmanın içinden gelen çeşitli etkiler bilinç alanına girmek için birbiriyle yarış halindedir. İnsan bütün bu iç ve dış uyarıcıların çok az kısmını kavrayabilmekte, geri kalan kısmın belli belirsiz farkında olmaktadır. O halde dikkat halinde en açık ve bilinçli olarak kavranan şey, üzerine dikkatin toplandığı nesne ya da olaydır. Ama bu sırada birey etraftaki başka olay ve nesnelerin de az çok farkında olur; bazı olaylarınsa hiç farkına varmaz. Dikkat halinde bilincin kapıları birtakım uyaranlara kapanıp, dikkat yalnızca ilgi duyulan sınırlı bir alan üzerinde toplanır. Bilincin en parlak noktasında, bir anda ancak bir şey bulunabilir.