Türkistan Yüknek’te dünyaya geldi. Arabî ve Farisiyi öğrenmiş, tefsir, hadis, fıkıh gibi İslamî ilimleri tahsil etmiş, takvâ sahibi, alim, fazıl bir zattır.
Ali Şîr Nevâî, Nesâim-ül Mehabbe’sinde; “Edib Ahmet, aslen Türktür, Türkler arasında bir çok menkıbesi anlatılır. Edib Ahmet’in doğuştan kör olup, çok zekî, dindâr ve kâbiliyetli bir insan olduğu rivâyet edilir.” demektedir. Atabet-ül-Hakâyık’ın sonunda; “Adım, Edib Ahmet’tir.Sözüm, edeb ve öğüttür. Bu kitabı; kendim gidersem, sözüm kalsın diye yazdım. Ey benden sonra gelen! Bunu okursan beni duâdan unutma!” diyerek, kendinden bahsetmiştir. Edip Ahmet’in, zamânımıza birkaç yazma nüshası ulaşan tek eserinin adı Atabet-ül-Hakâyık’tır. Hakikatlerin eşiği mânâsına gelen bu eser, Türk ve Acem ülkeleri meliği Dâd Sipehsâlar Muhammed Bey’e sunulmuştur. Eser, Kutadgu Bilig gibi, Şehnâme vezniyle, yâni aruzun, “Feûlun feûlün feûlün feûl’” kalıbıyla yazılmıştır. Eserin başında bir tahmîd, bir nât manzumesi, dört halifenin medhi hakında üçüncü bir manzûme vardır. Bunlar aynı vezinle ve gazel şeklinde söylenmiştir. Bunlardan sonra, Dad Sipehsâlar Muhammed Bey hakkında bir medhiye vardır.
On dört bölümlük bir manzumenin arkasında, eserin yazılış sebebini anlatan yine gazel şeklinde altı beyitlik ayrı bir manzûme bulunmaktadır. Bunlardan sonra, eserin baştan sona dörtlüklerle söylenmiş, esas metni yer alır. Esas metinde yüz iki dörtlük bulunmaktadır. Bunlarda ilmin faydası ve bilgisizliğin zararı, dilin muhâfazası, dünyânın kötülüğü, tevâzû ve kibir, cömertlik ve hasislik, harislik, kerem, hilm ve diğer iyilikler anlatılmış ayrıca, zamânın bozukluğundan şikâyet ve kendi özrüne yer vermiştir. Atabet-ül-Hakâyık’ın tamâmı 512 mısradır. Bu bakımdan Kutadgu Bilig’den bir hayli küçüktür. Fakat İslamî Türk edebiyâtında elde bulunan ikinci eser olması bakımından dil târihi ve edebiyât açısından kıymeti fazladır. Kutadgu Bilig, beyitler hâlinde ve mesnevî tarzında yazılmasına rağmen, Atâbet-ül-Hakâyık dörtlüklerle yazılmıştır. Vezin ve kâfiye yönünden pek sağlam değildir. Yer yer aksaklıklara rastlanır. Tam ve yarım kâfiyelerin yanında, bâzan redifle yetinildiği de görülür.
Atabet-ül-Hakâyık, bir ahlâk ve öğüt kitabı olduğu için, tamâmen hikmet tarzında yazılmıştır. Eserden, Edip Ahmet’in İslâmî ilimlere hakkıyla vâkıf olduğu anlaşılmaktadır. Atabet-ül-Hakâyık’ın sonunda, Edip Ahmet’e âit olmayan üç bölüm vardır. Birincisinin, kim tarafından yazıldığı belli değildir. İkinci ek, Seyfî mahlası ile şiirler yazan Seyfeddin Barlas’a âittir. Üçüncüsü ise, Timur Han zamanında yaşamış, edebiyatla ilgilenen devlet adamlarından olan Arslan Hoca tarafından yapılmıştır. Eser 1906 senesinde, İstanbul Dârülfünûn lisaniyat tarihi müderrisi Necib Asım Bey tarafından Ayasofya Kütüphânesinde bulunmuş ve 1918 senesinde Hibetü’l-Hakâyık adıyla, İstanbul’da neşredilmiştir. Atabet-ül-Hakâyık’ın, mukâyeseli ve en mükemmel neşrini, Reşîd Rahmetî Arat yapmıştır. Arat; Semerkand, Ayasofya, Topkapı Sarayı nüshaları başta olmak üzere, eserle ilgili bulduğu parçaları zikretmiş ve tenkidli neşrini yapmıştır. 1951 yılında Türk Dil Kurumu yayınları arasında çıkan eserde, uzun ve geniş bir araştırmanın yanı sıra, eser üzerinde inceleme, tenkidli metin ve günümüz Türkçesine çevrilmiş şeklini neşreden Arat, eserin indeksini yapmış ve Uygur harfi nüshalarının basımını da vermiştir.