İç gözlem, insanın kendi bilincini inceleyerek zihnin işleyişine ilişkin genel yasalar bulmasını amaçlayan idealist yöntem. Maddi dünyayı ruh ve bilinçten ayrı ele alan dualist felsefeye göre psikolojinin temel yöntemi olan iç gözlem, Thomas Hobbes, John Locke, George Berkeley, David Hume, James Mill, John Stuart Mill ve Alexander Bain gibi birçok filozofun düşünce sisteminde önemli yer tutar; ayrıca, başta Wilhelm Wundt, Oswald Külpe, E.B. Titchener olmak üzere, deneysel psikolojinin 19. yüzyıldaki öncüleri için de en önemli yöntemi oluşturmuştur. Bütün bu düşünürlere göre bilinç, yalnızca andaki yaşantıları içerir: Bir şeyi yaşamak, onu yaşadığını bilmektir. Bu anlamda içgözlem kendi kendini doğrular; kişiyi yanıltrnası olanaksızdır.
Wundt, Titchener ve ilk dönemlerinde Külpe, içgözlemle bilinçte, temelde duyusal öğelerden, yani duyumlar, imgeler ve duygulardan oluşan dinamik bir karışıma ulaşıldığına inanıyorlardı. Klasik içgözlem olarak anılan bu ~örüş, Titchener’dan sonra önemini yitirdi.
Başka birçok psikolog ise, bilinci oluşturan farklı içerikler öne sürdü. Eylem psikolojisinin kurucusu olan Alman filozof Franz Brentano ve sonraki dönemlerinde Külpe, bilincin duyusal öğelerin yanı sıra görece kavranamaz olan öğeler de içerdiğini öne sürdüler.
İç gözlem konusunda süregiden tartışmalar sonucunda 1920’lerde, içgözlemin yanılmaz olduğu yolundaki savartık çürütülmüştü; içgözlem, önceleri öne sürüldüğü gibi anlık yaşantılara değil, gözlem ve çıkarırnlara dayanan, dolayısıyla da belli bir süre içinde gerçekleştirilebilerı bir yöntem olduğundan, çeşitli gözlem hatalarına açıktı. Bilincin önemini reddeden davranışçı akımın egemen olduğu ABD’de, 1940’lara değin gerek dualizm kavramı, gerekse içgözlem terimi bilimsel geçerliliğini büyük ölçüde yitirdi.
Bununla birlikte, günümüzde deneysel psikolojinin dualizmi reddetmesi yalnızca içgözlem sözcüğünün unutulmasına yol açmış, yöntem ise terk edilmemiştir. Aynı adla anılmasa bile bu yöntem (klasik içgözlem dışında) üç temel alanda hala kullanılmaktadır:
1) Gestalt okuluna bağlı psikologlar, özellikle Avrupa’da fenomenologlar ile varoluşçular tarafından fenomenolojik tanımlamalarda; ayrıca algı üzerine yapılan çalışmalardaki yaşantıların tanımlanmasında,
2) Psikofizikte, uyaranın şiddeti ile daha çok duyusal nitelikli bilinç olayları arasındaki ilişkinin incelenmesinde; özellikle de duyu eşiği ve ölçeklerinin saptanmasında,
3) Psikoterapide, özellikle de serbest çağrışırn, Rorschach testi ve öteki yansıtma testlerinde.