Karakter ve kişilik arasındaki fark, Fransız ruhbilim okulundan gelen bir etkiyle, dilimizde de karakter ve kişilik terimleri aynı anlamda kullanılmaktadır. Bunun birtakım anlaşma güçlüklerine ve ifade karışıklığına yol açacağı meydandadır. Karakter ve kişiliği bu şekilde kullananlar genelolarak bunlarla insan davranışının bireylerin ayırdedici özelliklerini kastediyorlar. Bu durum karşısında bireyin kekemelik, topallık gibi özelliklerini, giyiniş, duruş, yürüyüş ve yemek yeyiş alışkanlıklarını da karakterin çerçevesi içine giren veya onu meydana getiren öğelerden saymak gerekecektir. Halbuki gerek halk dilinde kullanıldığı şekliyle ve gerekse birçok bilginlerin kullandığı anlamda bu gibi bireysel davranış özelliklerini karakterin bir kısmı saymaya imkan yoktur. Bu hususiyetler zamanla ve çeşitli etkiler altında değişmeler gösterebilir. O zaman isabetli olarak, böyle bir kimenin karakterinin değiştiğini ileri süremeyiz.
Demek ki, karakter bireyin sahip olduğu bütün ruhsal ve bedensel davranış özelliklerini ifade etmek üzere kullanılamaz. Burada, karakterin ne şekilde tarif edebileceği üzerinde durmadan önce, bunun dar anlamlı bir terim olması gerektiğini belirtelim. Öyleyse insanın, karakterinin çerçevesi içine girmeyen doğuştan: ya da kazanılmış özelliklerini de ifade etmek üzere daha başka bir kelimeye ihtiyaç vardır.
Morton Prince bu ayırmayı yetersiz olarak yapmaya teşebbüs etmiştir. Ona göre şahsiyet, doğuştan olan bütün yaradılış özelliklerimiz, insiyak, iştah, içgüdü ve yönsemelerimizle sonradan kazandığımız bütün davranış yönsemelerimizin toplamıdır. Mortan Prince, karakteri ise, Bu hammaddelerden bazı öğelerin önemle gelişerek yarattıkları ruhi ahenk diye açıklamaktadır. Buna göre kişilik karakterin bir hammaddesi (reservoire) haline sokulmaktadır. Sonra da kişilik, görülemiyerı, kesin olarak Ibilinemeyen, uyku halinde birtakım gizli güçlerin toplamı sayılrriaktadır. Böylece de herkesin birbirinden farksız olarak bu ham maddeye sahip olabileceği kabul olunmaktadır.
Kişiliğin bir yönü, herkes tarafından görülebilen dış cephesi, biri de tanılıp anlaşılması uzun zaman isteyen iç ve gizli cephesi olduğu muhakkaktır. Fakat bunlardan birinci kısma karakter, gizli kısma ise kişilik demek yersiz olur. Kişiliğin batı dillerindeki karşılığı olan personnalite kelimesi Latince persona kökünden gelmektedir. Bu ise aktörlerin sahnede rollerine uygun olarak taktıklan maskelere verilen isimdir. Dolayısiyle kişilik esasından itibaren ferdin özelliklerinin göze görünen kısımlarının insan üzerinde yaptığı gözlenebilir etkiyi kasdetmek için kullanılmaktadır. Bu yüzden karakter ve kişiliği gizli ve potansiyel özelliklerle gelişmiş ve görünen nitelikler diye ayırmaya kalkmak tatmin’ edici bir yololmaz. Karakterin ruhbilim yönünden anlamının dar olması gerektiğine göre, kişiliğin insanı bir bütün olarak tasvir etmek üzere kullanılması daha doğru olur. Böylece kişilik ferdin doğuştan ve sorıradan kazanılmış anlıksal, duygusal ve beden özelliklerinin tutarına denmektedir. Bu tutar ölü vasıflann birbirine sadece eklenmesiyle meydana gelen bir yığın değildir. Bunlar birbiri üzerine karşılıklı etkileri olan ve hayat tecrübelerinin birbirini işleyerek yarattığı yaşayan bir ahenktir. Böylece bir insanın zekası. duygularının meydana getirdiği ahenk, veya ahenksizlik, tavırlar, beden özellikleri ve bunların etrafındakiler üzerine yaptığı etki, onun kişiliğini meydana getirir. Karakter ise daha ziyade bireyin davranışının iradi olan cephesi, güdü ve yönsemelerini kontrol eden sabit ve sağlam prensipleri hakkında kullanıyoruz.
Tabii insan davranışının bu cephesini kesin olarak ‘zeki ve mizacının etkisinden ayırmak mümkün değildir. Dolayısiyle karakterin gelişme ve kuruluşunda ferdin zeka ve mizacının esaslı rolü olduğunu da burada belirtmek faydalı olur. Böylece kişiliği, ınsanı ifade etmesi yönünden karakterden anlam bakımından esaslı surette daha geniş ve kapsamlı bir kavram olarak kabul ediyoruz, demektir.