11.7 C
İstanbul
Cumartesi, Kasım 16, 2024

İletişim

Mahmut Paşa Külliyesi

Mahmut Paşa Külliyesi, Eminönü İlçesi’nde, Nuruosmaniye Külliyesi’nin kuzeydoğusunda, Mahmutpaşa Mahkemesi Sokağı, Mengene Sokağı ve Şeref Efendi sokağı’nın çevrelediği yapı adası üzerindedir.

Fetih sonrasının ilk büyük vezir külliyesi olan Mahmud Paşa Külliyesi, Fatih Külliyesi’nden sonra 15. yy’ın en önemli yapı grubudur. Yerleşmenin en yoğun olduğu çarşı bölgesinde çevresi yüzyıllarca başka yapılarla sarıldığı ve birçok öğesini kaybettiği için diğer külliyeler gibi göze çarpmayan ve sadece cami, türbe ve onlarla bütünleşmeyen hamamı ve diğer hanlar içinde kaybolan Kürkçü Hanı ile bilinen bu külliye, yapıldığı dönemde sultanınkinden sonra en zengin vakfiyeleri olan büyük bir sosyal kompleks olarak hizmet vermiştir. Özgün programı ve tasarımını irdelemek, İstanbul’un imarı ve Osmanlı kent imgesinin ve kent yapısının oluşumunu anlamak açısından aydınlatıcıdır.

Mahmut Paşa Külliyesi

Camisi ve diğer yapılarının tamamlanması on yılı aşan bir süre içinde (1463-1474) gerçekleşen külliye, bir cami, bir medrese, bir imaret, bir hamam, bir sıbyan mektebi, kurucusunun türbesi, büyük bir handan oluşmakta ve yapısal niteliği pek bilinmeyen bir de mahkeme içermekteydi. Bu büyük külliye, gelirleriyle yaşamasını sağlayan yüzlerce dükkân ve hücre arasında zor bir arazi üzerinde inşa edilmişti. Çarşı bölgesi birçok yangınlar geçirdiği için külliye yapılarının birkaç tanesi iz bırakmadan yok olmuştur. Özellikle 1753 büyük çarşı yangınından harap olan bu külliyenin medresesinin sadece dershanesi kalmış (geri kalan bölümün yerine bir ilkokul yapılmıştır), imareti, sıbyan mektebi ortadan kalkmıştır. Buna karşın külliye ile birlikte yapılan ve Kürkçü Hanı diye bilinen kervansaray, 15. yy’dan kalan tek han örneğidir.

Mahmud Paşa Külliyesi’nin bugüne kadar kalan öğeleri olan cami, han, hamam ve türbe genel özellikleriyle fetih öncesi mimarisinin İstanbul’daki uzantılarıdır. Fakat türbe dışında, büyük ölçüde bezemesel özelliklerini ve mimari öğelerinin özgün biçimlerini kaybetmişlerdir. Oysa Tarih-i Sultan Mehmed Han-ı Sani (1912; yb İstanbul’un Fethi, 1967) adlı eserin yazarı Mihael Krito-bulos, Mahmut Paşa’nın külliyesi ve diğer imar etkinlikleri hakkında ayrıntılı bilgi verir.

16. yy’ın ortasında Pierre Gilles, İstanbul’a geldiğinde Çemberlitaş çevresini anlatırken, Atik Ali Paşa Camisi’nin biraz altında yarımadanın ikinci vadisine egemen bir yükselti üzerinde bir başka cami olduğunu ve bunun girişinde bulunan iki porfir, iki mavi çizgili beyaz mermer ve iki tane de beyaz lekeli yeşil sütunlu bir giriş revağından söz eder.

Mahmut-Pasa-Kulliyesi_2

18. yüzyıl yangınlarından sonra bir taş gömlekle kapanmış olan bu ilginç sütunlar Mahmud Paşa Camisinin son cemaat mahalli sütunlarıdır. Evliya Çelebi, yeni bedesten yakınındaki bu caminin en eski vezir camisi olduğunu, üç kubbesi (!) ve üç kapısı ile büyük bir bahçesi bulunduğunu yazar. Bu konuda fazla bir şey söylememesi ve söylediği kubbe sayısının da yanlış olması, idam edilmiş bir vezir hakkında fazla bir şey söylemek istememesine ve bu camiyi pek tanımadığına yorulabilir. Hadîkatü’l-Cevami’de, caminin inşa edildiği arsada vaktiyle bir kilise olduğu ve bu kilisenin yıkılarak yerine cami yapıldığı yazılıdır. Fakat bu konuda herhangi bir bilgi yoktur.

İstanbul’un fethinden hemen sonra birçok yeni yapının yıkılan Bizans binalarının yerine yapılması doğaldır. Fatih Camisi de Havariyun Kilisesi yıkılarak yapılmıştır. Gerçi simgesel nedenlerle özellikle kiliseyle yer değiştirerek cami yapılması konusunda belirli bir tavır alındığını gösteren bir belge şimdiye kadar ortaya çıkmamıştır. Ne var ki Fatih Camisi’nde bu simgesel tavır açıktır. Sadrazamının da aynı gösteriyi yapmak istemesi düşünülebilir. Topkapı kitaplığındaki Menakıb-i Mahmud Paşa adlı yazmada “Mahmud Paşa Camisi’nin yeri ol zamanda bir azim kilise imiş, Ayasofya menendi..” diye abartılmış bir rivayetten söz edilmektedir. Hadîka, külliyenin öğeleri olarak “medrese ve mahkeme ve mektep ve çeşme ve çifte hamam ve sair hayratı vardır. (Mahmud Paşa) Müstakil türbesinde medfundur” diye yazar.

Birçok öğeleri özgünlüğünü yitirmiş olan bu külliye yapıları, çok kez onarılmış ya da yenilenmiştir. Cami, giriş kapısı üzerindeki Arapça kitabesine göre 867/1462’de tamamlanmıştır. İnşaatın bundan bir-iki yıl önce, yönetimin İstanbul’a taşınmasından kısa bir sıire sonra yapılmasına taşlandığı anlaşılmaktadır. Hamamı 1466 1467’de, medresesi 877/1472’de, türbesi ise 1473 te tamamlanmıştır. Mahmud Paşa 1474’te idam edilmiştir. Bu külliyenin parçası olduğu söylenen mahkemenin ayrı bir yapı mı, yoksa caminin içinde ne işe yaradıkları kesin olarak bilinmeyen odalarda hizmet gören bir kurum mu olduğu şimdiye kadar anlaşılmamıştır. O dönemde bağımsız mahkeme yapıları olduğuna ilişkin bilgimiz olmadığı gibi, kalan bir yapı örneği de bulunmadığı için Hadîka’da sözü edilen mahkemenin yapı olarak niteliği anlaşılmamaktatır. Fakat muhtelif divan kayıtlarında özellikle loncalara ve ticarete ilişkin kayıtlarda Mahmud paşa mahkemesinin adı geçmektedir. Bu külliye ile birlikte yapılmış olduğu kabul edilen Kürkçü Hanı’nın inşaatının bittiği tarih belli değildir. Fakat büyük bir olasılıkla Mahmud Paşa’nın birinci sadrazamlığı sırasında (1453-1467), hamamla birlikte yapılmış olduğu düşünülebilir.

Cami, III. Osman döneminde (1754-1757) ya da ondan önceki yıllarda İstanbul’u kavuran yangınlardan sonra tümüyle onarıldığından, genel strüktürü dışında, yapılış döneminden bir şey kalmamıştır. Pierre Gilles’in özellikle belirttiği son cemaat mahalli sütunları, büyük bir olasılıkla yangında çatladıkları için kalın bir taş gömlekle çevrilmiştir. Mihrap ve minberi o onarımla birlikte yenilenmiştir. Caminin avlusundaki çeşme ve sebilin, Darüssaade Ağası Mustafa Ağa, mahfel-i hümayunun ise II. Mahmud tarafından yaptırıldığı Hadîka’da yazılıdır. Minaresi, 1937 restorasyonundan sonra bugünkü şeklini almıştır.

Mahmut Paşa Camii

Mahmut Paşa Türbesi

Mahmut Paşa Medresesi:
Mahmud Paşa’nın son sadrazamlığı sırasında bitirildiği anlaşılan medresenin sadece dershanesi kaldığı için, biçimini bilmiyoruz. İstanbul’un büyük ve önemli medreselerinden biri olduğunu önce ellili ve 1652’de altmışlı medrese yapılmasından anlıyoruz. Ayverdi, medresenin, vakfiyede öğrencilere verilecek 30 akçeye göre on beş öğrencisi olabileceğini söyler.

Mahmut Paşa Hamamı:
Caminin kuzeyinde bulunan hamam, 1466 tarihi ile İstanbul’daki en eski hamamlardan biridir. Bu hamamla yakın tarihlerde yapılmış olmaları gereken Tahtakale Hamamı’nın erkekler bölümü birbirlerine yakın büyüklükte ve planimetride tasarlanmıştır. Soğukluğun 17 m çapındaki kubbesi mukarnaslı nişlerle duvarlara oturur. Ortasında bir aydınlık feneri vardır. Ilıklık yan eyvanları, odaları, ayakyoluna geçen küçük kubbeli geçişi ve özellikle yivli yarım kubbesi ile ilginç bir mekân düzenlemesidir. Bu hamamda soğukluktan helalara geçiş sağlayan giriş de az rastlanan, fakat işlevsel bir uygulamadır. Bu dönemde yapılan hamamların büyük bir çoğunluğu gibi sıcaklık, dört köşesinde nişler olan bir sekizgene açılan yan eyvanlar ve köşe halvetiyle oluşturulmuştur. Hamam 18. yy’daki büyük yangından sonra onarım görmüştür. Aslen bir çifte hamam olan yapının kadınlar kısmı 19. yy’da tahrip olmuştur. Soğukluktaki iki katlı ahşap soyunma galerileri 18 ve 19. yy’larda yenilenmiş olmalıdır. 1953’te büyük bir tamir görmüş olan yapı kısa bir süre hamam olarak kullanılmaya devam edilmiş, sonradan terk edilerek bir depo haline dönüşmüş, doksanlı yıllarda ise görkemli mimarisiyle hiç uyuşmayan niteliksiz bir onarımla çarşıya dönüştürülmüştür.

Mahmud Paşa Kulliyesi nîn yapıldığı büyük alanın fetihten sonra II. Mehmed tarafından Mahmud Paşaya verildiği söylenebilir. Mahmud Paşa’nın özgün kopyası bulunmayan, fakat vakıf tahrir defterinde bir özeti bulunan 1473 tarihli vakfiyesinde, külliye için yapılan vakıfların oldukça büyük bir bölümü külliye yapılarının çevresindedir. Mahmud Paşa Külliyesi’nin çevresindeki arazide kendine ait ortalama 100 dükkân, 27 ev, tek ve çift katlı 50 kadar hücre, mahzen ve ahır vardır. Vakfiyede cami bahçesindeki tek katlı hücrelerden söz edildiğine göre, dış avlunun pazar çevresinin karakterine uygun, fazla düzenli bir alan olmadığı söylenebilir.

Tarihçilerin övdüğü, halkın “veli” sıfatı verdiği “Adın mahlasıyla şiir yazan Mahmud Paşa, çağının kültürlü devlet adamlarından biriydi. İmparatorluğun birçok kentinde yapıtlar bırakmıştır. Fatih tarafından idam ettirildiği zaman halkın gerçekten üzüldüğü devlet adamlarından biri olan Mahmud Paşa hakkında mersi yeler yazılmıştır. Halkın bu sadrazama olan özel ilgisini Mükrimin Halil Yinanç’a atfen nakledilen şu hikâye ile belirtebiliriz: “Halk, Enderun’dan çıkan ilk sadrazam olan Mahmud Paşa’yı devletin devamlı sadrazamı sayarmış. Devlet kapısında işi olanlar, özellikle işinden ayrılmış olanlar, iş için dilekçe yazdıklarında, dilekçeyi, Mahmud Paşa Türbesi’nin türbedarına, küçük bir ücret vererek, bir gece türbede bırakırlarmış. Böylece onun yardımını sağlayacaklarına inanırlarmış”. Fetihten sonra İstanbul’u şenlendirmek için yapılan bu görkemli külliye, kendi yapılarının yaygınlığı, işlev çeşitliliği ve çevresinde kendi vakfını oluşturan yüzlerce yapı ile İstanbul’un en ünlü semtlerinden biri olan Mahmutpaşa’yı oluşturmuştur. Bugün gerek çevresi, gerek yapılarıyla bakıma ve yeni bir restorasyona ve çevre düzenlemesine gereksinme duymaktadır.

Kaynak: İSTANBUL YAZILARI / DOĞAN KUBAN / YAPI-ENDÜSTRİMERKEZİ YAYINLARI

Benzer İçerikler

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medya

17,204BeğenenlerBeğen
3,912TakipçilerTakip Et
13,900AboneAbone Ol
- Advertisement -spot_img

Son Yazılalar