Müzik, canlı hayatına evren, daha özel alacak olursak tabiattaki sesleri dinleyerek girmiştir. İnsanoğlu doğada işittiği seslerden yola çıkarak ve bu sesleri kendi yaratıcılığı ile birleştirerek; titreşimlerin vurmaların üflemelerin yansıttığı sesleri sürekli duymak istemiş ve bunlara karşı var olan algısını gitgide artırmaya başlamıştır.
Diğer yandan insanların zorlu yaşam koşullarında eğlenme arayışları ve zevk duyma istekleri onları bu tür bir oluşuma çağırmıştır. Gün boyu yorularak ayrıldıkları işleri sonunda bir araya gelerek kendi kültürlerini, hayallerini, durumlarını içeren şarkılar bestelemiş ve bunları ruhlarından müziklerine yansıtmışlardır. Günden güne kendi el yapımı ilkel çalgı aletlerinin yerini aynı düzlemde oluşan teknik özelliklere sahip müzik aygıtları almıştır. Bundan sonra isteklerini, isyanlarını, tarihlerini, dönemlerini, kendi dünyalarını ve bunun gibi aklımıza gelmeyen çoğu şeyi bu şekilde oluşturmuş ve dışarıya akışını sağlamışlardır. Müziği tüm bunlara araç olarak kullanmış ve evrensel dil haline getirmişlerdir. Bu sayede duygu, his gibi soyut kavramların ırk, dil, din gibi ayrımcılık yaratacak hiçbir şeye taviz vermeden bütün canlılığa ulaşacağını kanıtlamışlardır.