Piyasa sosyalizmi, SOSYALİST META EKONOMİSİ ya da LİBERAL SOSYALİZM olarak da bilinir, sosyalist planlama ile serbest girişimciliği uzlaştırmayı amaçlayan iktisadi sistem. Bileşimindeki ağırlıklar ya da denge noktaları konusunda çok çeşitli görüşler bulunmakla birlikte, genellikle işletmelerin devletin ya da yerel emekçi topluluklarının kolektif mülkiyetinde kalacağı, üretim ve tüketim kararlarının ise. arz ve talep gibi piyasa güçleri tarafından belirleneceği kabulüne dayanır.
19. yüzyılın ikinci ve 20. yüzyılın ilk yarısında Marksizm, kapitalizmden sosyalizme geçişle birlikte meta üretiminin hızla söneceğini öngörmüştü, Marx’ın kendi düşüncesi bu doğrultudaydı. 1917 Ekim Devrimi’nin ardından, sonradan verilen adıyla Savaş Komünizmini benimseyen Lenin de bunun ba§arısızlığını görünce hızla Yeni Ekonomi Politikası (NEP) çerçevesinde pazar kategorilerine geniş yer veren bir sisteme dönmüştü. Ama Stalin başa geçtikten sonra uluslararası alanda yalı tılmışlık ve faşizmin yükselişiyle de yüz yüze gelen SSCB, üretici güçleri hızla geliştirmek için devletçi zorlama yöntemlerine yöneldi. Lenin’in sosyalizmden geçici ve pragmatik bir geri çekilişi olarak yorumlanan NEP, tarımda kulak denen zengin köylülerin gelişmesine ve kapitalizme dönüş eğilimlerinin güçlenmesine yol açtığı gerekçesiyle terk edildi. Emir-kumanda yöntemleriyle başlatılan hızlı sanayileşme hamlesine gerekli kaynak aktanmını sağlamak için köylük bölgeler de zorla kolektifleştirildi; tarım fiyatları aşırı düşük tutularak ve bir çeşit örtük, sürekli müsadereye gidilerek kolhaz’ların sırtından yaygın birikim gerçekleştirildi. Kuramsaldüzeyde de çok geniş bir devlet mülkiyeti sektörü ile gene devlet mülkiyetine yakın bir kolektif mülkiyet sektörü temelinde merkezi planlı ekonomit “) uygulamasının, sosyalizmi kurmanın tek doğru yolu olduğu öne sürüldü. Büyük Bunalım’ın Batı’yı sarstı ğı 1930’lar boyunca SSCB üretim ve yatırım düzeylerini merkezi olarak belirleyerek enflasyondan da, işsizlikten de kaçındı ve yüksek kalkınma tempolarına ulaştı. Stalin son yıllarında Sovyet sosyalist ekonomisinde yalnızca tüketim mallarının meta karakteri taşıyabileceğini, tüketim ve üretim araçları açısından değer yasasının ise (bak. emek değer kuramı) ancak bir hesaplama yöntemi olabileceğini öne sürdü.
Bununla birlikte 1950’lerin ortalarında sistem sınırlarına dayanmış, yoğun birikime geçilememiş ve ekonomi büyüyüp karmaşıklaştıkça katı merkezi planlamanın yetersizlikleri daha göze batar hale gelmişti. Yugoslavya’nın 1940’ların sonlarında özyönetimi temel alan bağımsız bir yola girmesinden sonra Kruşçev döneminde SSCB’de de Stalinizmden ilk uzaklaşma denemeleri görüldü. ABD’de çalıştığı 1930’larda devlet işletmelerinin yöneticilerinin rasyonel fiyatlandırma yöntemleri uygulayabilecekleri bir model geliştirmeye başlayan ünlü Polonyalı iktisatçı Oskar Lange, gene POlonya’da Wlodzimierz Brus, Çekoslovakya’da Ota Sik, SSCB’de de Yevsey Liberman 1960’larda ve 1970’lerde piyasa sosyalizminin önde gelen kurarncıları oldular. Bu yıllarda pazar ekonomisi yönündeki reformları siyasal çoğulculukla birleştirme
girişimleri ise 1956 Macaristan ve 1968 Çekoslovakya örneklerinde görüldüğü gibi SSCB’nin askeri müdahalesiyle cezalandınldı; özellikle Macaristan’da reformcular, Janos Kadar yönetimi altında, siyasal alana taşmaksızın kendilerini teknik bir çerçeveyle sınırladılar. Buna karşılık Kruşçev’in deneylerinin kapitalizme geri dönüş diye suçlandığı Çin’de Mao’nun ölümünden (1976) ve Çin Kültür Devrimi’nin bitirilmesinden sonra sosyalist ekonominin kapitalist meta üretimi ile aynı üretici güçler temeline dayalı ve ona alternatif bir meta üretimi ekonomisi olduğu görüşü yaygınlaştı.
1985’te Gorbaçov’un iktidara gelmesiyle reform akımı yeniden SSCB ‘ye sıçradı. Perestroika süreci gerek SSCB’de ve Doğu Avrupa ülkelerinde komünist partilerin reformcu kesimlerinin başlattığı girişirnlerin ölçüleri içinde, gerekse tutucu tek parti yönetimlerinde yol açtığı çözülmelerle katı merkezi planlamadan, 1980’lerin sonunda henüz nerede duracağı, sınırları ya da kuramı belli olmayan genel bir uzaklaşma yarattı.