Ünlü komedyen Cem Yılmaz, kendisini Türkiye’de özgür hissetmediğini söyledi.
Savaş şartlarında ki gibi devamlı mücadeleyle hak elde edildiğini ve bunu hiç medeni bulmadığını dile getirdi.
“TÜRKİYE’DE HER ŞEY DEVAMLI YIKILIP YENİDEN YAPILIYOR”
StandartCY isimli gösterisi için bulunduğu New York’ta Hürriyet Gazetesi’ne konuşan Cem Yılmaz, Türkiye’nin değiştiğini söyleyerek, “Bizim memleketin olumlu tarafı da bu, olumsuz tarafı da… O kadar çabuk değişiyor ki! Devamlı bir tansiyon var. Bazı insanlar çok kural olunca sevmiyor, ama kural iyidir. Bak mesela, açık havadayız ama şu brandanın altındayız diye sigara içemiyoruz, iki adım ötede içebiliyoruz ama. Bunun gibi… Türkiye’de ise her şey devamlı yıkılıp yıkılıp yeniden yapılıyor. Bu da aşırı bir yorgunluğa neden oluyor. Eşitlik, özgürlük, medeniyet gibi kelimeler de anlamını yitiriyor.” diyor ve soruyor: “Herkes ileriye bakıyor, ama hangi yöne?”
“HOYRATIZ, ÇÜNKÜ FİKRİN DÖVÜŞÜLEREK KAZANILDIĞINI DÜŞÜNÜYORUZ”
Türkiye’de kendisini özgür hissetmediğini ifade eden Yılmaz, “Allahtan benim bir alanım, alanlarım var. Oysa insan olağan haliyle özgür hissetmeli. Bunun için illa kahramanlık yapmasına gerek kalmamalı. Senin doğal hakkın olmalı… Nedir lan, savaş şartlarındaki gibi devamlı mücadeleyle hak elde etme meselesi? Bana hiç medeni gelmiyor! Dediğim gibi, kuralı severim ama kuralların da çok iyi düşünülmüş olması lazım. Medeniyetin ölçüsü bu. Sebebi sosyolojiyle, ekonomiyle, pozitif bilimlerle açıklanmış kuralları kabul ederim. Bu ülkede insanlar birbirlerine karşı çok hoyrat. En belirgin özelliğimiz bu. Çünkü fikrin dövüşerek kazanıldığını düşünüyoruz. Ben bu dövüşme meselesini üç yaşından beri anlamlı bulmuyorum. Üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek… Bu kısmını halledersek sonra düşüneceğiz, o üzümden şarap mı yapalım yoksa şıra mı? Dinamik bir memleket olması çok iyi, ama bağcıyı dövme, dövmeyelim…” Gösterisindeki Central Park’la ilgili yaptığı “Kocaman parkınız var ama bir şeyi eksik. Hiç TOMA’sı yok.” esprisi üzerine de konuşan Cem Yılmaz, “O kadar belirgin bir sembol ki, laf etmeden duramadım! Düşünsene, şu anda hepimiz dünyanın rantı en yüksek şehrindeyiz. Ama onların aklına o parka bir şey yapmak gelmiyor. Bu yüzden Amerikalıları çok ayıpladım! Gidecek çok yolları var. Gerçekten ekonomiyi hiç bilmiyorlar. Bak, birkaç yıl önce batmalarının nedeni de bu.” diyerek yine espri yapıyor. Gezi olaylarını ‘Patlama’ olarak tanımlayan Yılmaz, şunları söylüyor: “Benim tanıdığım birçok insan birey olarak çok rencide olduğu için reaksiyon gösterdi. ‘Ama Gezi’de bilmediğiniz çok şey var’ kısmına ise pek inanmıyorum. Madem öyle, birinin de o bilmediğımiz şeyleri çıkıp anlatması gerekmiyor mu? Bilelim o zaman… Fikri ne olursa olsun herkesin kabul edebileceği şeyler var: Nezaket, fikri anlama çabası… Gezi sürecinde “Ben nazik miyim? İnsana önem veriyor muyum?” sorgulamasını yaşadık. Onun dışında siyaset, politika o kadar sıkıcı ki…”
“BAKANLIK DESTEĞİ ALACAĞIMA MARKA SPONSORU ALMAYI YEĞLERİM”
” İnsanlar diyor ya ‘Filmin bazı yerlerinde ürün yerleştirme var, bence çok kötü’ diye. Oysa bu saflığı bozmakla ilgili bir durum değil, gerçekle ilgili bir konu. James Bond Aston Martin arabasına atlayıp gittiği zaman “Hiç yakıştıramadım” diyor musun? Zaten Bond’un çıkışı o. Adam (Ian Fleming) Bond’u yazarken Aston Martin’e binmeli diye yazmış. Çıkışı öyle… Sonuçta biz bir şeyler deniyoruz. Kötü niyetle yapmıyoruz. İnsanlar işin ekonomik kısmından haberdar değil. Olsalar iyi olur! Ne yaparsan yap, en ekonomik haliyle bile film çok pahalı bir iş. Ayrıca herkes bir yerlerden destek alıyor. Bazısı Kültür Bakanlığı’ndan bazısı bir markadan. İkisinin arasındaki saflık sorunu, birinin ticari bir ürün diğerinin kültürel bir yatırım olması. Fark bu. Açıkçası Kültür Bakanlığı’ndan katkı alacağıma markadan almayı tercih ederim. Çünkü Kültür Bakanlığı başka bir sorumluluk gerektiriyor. Marka da sorumluluklar veriyor ama çok da şeytani değil. ” dedi.